Vatan Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Vatan Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Temmuz 2016 Çarşamba

Goya’nın Hayaletleri…


Yaşadığı dönemde ( 1746-1828) Kral ailesinin ve İspanya sosyetesinin ressamı olarak ün salan Francisco Goya y Lucientes, resim sanatında büyük bir etki çemberi yaramasının yanı sıra, o çağın Avrupa Hıristiyan dünyasını cehenneme çeviren Engizisyon uygulamalarının da önemli bir tanığıdır. Engizisyonun casusları her yerde dolaşıyor, Hıristiyan inancına aykırı saydıkları söz ve davranışları kilise yetkililerine ihbar ediyor ve insan hayatlarını söndürüyorlardı.

Goya’nın dostlarından tüccar Tomas Bilbatua’nın kızı İnes, bir gün kardeşi ile gittiği restoranda domuz etini sevmediğini söyler. Orada bulunan casuslardan biri, genç kızı Engizisyona ihbar eder. Genç kız tutuklanır, Hıristiyanlık dışında gizli bir din taşıdığı suçlaması ile yargılanır ve işkence edilerek ‘’ suçunu ‘’ itirafa zorlanır. Rahip Lorenzo Lucientes ise, eziyet ve işkenceler altında bitkin düşen genç kıza- içindeki şeytandan kurtulması için yardımcı olduğu günlerde- hücrede tecavüz eder.
Engizisyon zindanında unutulan genç kızı aramak, Goya’nın hayatının amacı haline gelir ve olaylar zincirleme bir trajediye dönüşür.

Büyük ressamın yaşamına denk düşen tarihsel olaylar, İspanya'nın kanlı bir dönemi, yürek burkan insan acıları, ustaca kurgulanmış bu romanı, Şilan Evirgen’in berrak Türkçesiyle unutulmayacak yapıtlar düzeyine yükseltiyor.

Resim sanatına büyük bir hayranlığım vardır. Goya ise hayran olduğum bir ressam, özellikle son dönem resimleri.
İşte kitabı satın alıp, okumam sırf kitabın adı oldu.
Hikâye İspanyanın Engizisyona döneminde yaşanaları arka planda Goya’nın gözlemleri ile birleştirerek anlatıyor.
Esas hikâyenin kahramanı ise bir Engizisyon papazı olan Lorenzo. Yükselişi, iktidarının zirvesine ulaşması ve düşüşü. Dramları, iki yüzlülükleri ile bir dönemde arka planda.
Hikâyeyi genel olara sevdim ki kitabı almama neden olan Goyanın geri planda kalmasına karşın.
Peki, sevmediğim ne dili özellikle çevirisi.
Diğer okuduğum Vatan kitapları gibi burada çeviride bir sorun vardı. Cümleler kopuk, edebi bağlamı pek olmayan bir şekilde hikâyeyi anlatmaya çalışıyordu. Kitap pek kalın olmadığı için bunları göz ardı hikâyeye devam edip okudum. Ama kalın bir kitabı okumadan oldukça keyifsizliklere yol açacağını düşünüyorum.

Yani kısaca ne tavsiye edebileceğim, nede edemeyeceğim bir kitap bu.
Gününüzün, resim paletindeki renkler gibi geçmesi dileği ile;
Sevgiler…


15 Aralık 2015 Salı

Düğümler ve Haçlar…


Rankin, İngiltere’nin en iyi polisiye yazarı P.D. James ve Michael Dibdin2le eynı düzeyde yer alıyor.
Scotland on Sunday

Kimse 20. Yüzyılın sonunda İskoçya denen o tuhaflığı Rankin’in kadar iyi anlatamaz. Her zaman enfes polisiye romanları yazmıştır… Ama aynı zamanda dönemin kısa tarihini de anlatır.
Literary Review

Rankin özlü, incelikli ve temposu iyi ayarlanmış polisiyeler yazıyor.
The Scotsman

Çağdaş İngiliz hafiyeleri arasında en hızlı yükselenlerden biri de Ian Rankin’in, televizyon dizisi olmak için neredeyse yalvaran müfettiş John Rebus. Etkili karakter tahlilleri ve güçlü bir mekan duygusu Rankin’in romanalarında ağrılık kazanıyor Gözardı edilmemesi gereken bir yetenek.
Time Out

Rankin, Edinburgh’un kibarlık maskesini kemiklerine kadar kazıyıp foyasını meydana çıkarıyor.
The Times

Polis örgütünün iç politikası ve yüksek makamlardaki yozlaşma, insanın kanını donduran bir gerçekçilik ile yazılmış. Bu roman, yanında bir uyarı belgesiyle satılmalı.
Daily Telegraph

Acımasız, ama iyi yazılmış bir dizi… Rankin geleneksel polisiye roman formunun sınırlarını zorlayıp aşıyor.
New York Times

Kitap tanımımın da bunlar vardı. Yani kitabın konusu, olay örgüsü hakkında hiçbir ip uçu olmadan sadece tanıtım yazılarının yer aldığı bir arka kapağı vardı.

Ama ben daha önce de bu serinin kitaplarını okuduğum, sevdiğim için kitabı tereddüt etmeden aldım.
Burada bir konuyu da belirtmek istiyorum. Kitabı Kiler kitap indiriminden yaklaşık olarak 2 Tl gibi bir fiyata satın aldım. Kitabın değerinin fiyatı ile alakalı bir şey olmadığını çık iyi bilsem de bunu sizlerle paylaşmamın nedeni, bazen çok güzel kitapları çok komik rakamlara satın alabilirsiniz. Yeter ki çevrenize iyi bakın, birde indirimleri kaçırmayın…

‘’ İşte bu en kötüsü ‘’ diyebileceğimiz sürece, en kötüsü gelmemiştir. Shakspeare, Kral Lear . O zaman bunu bilmiyordum, şimdi biliyorum.

Şunu ilk başta söyleyeyim ki en sevdiğim Rebus Romanı bu oldu. Daha önce serinin bir çok kitabını okumuş olmama rağmen kitabın kahramanı olan John Rebusu en çok anlatan, yaşadıklarını, onda olan etkilerini yazan bir kitaptı. Seriyi okumak isteyen, ama daha başlamış olanlara bu kitap ile başlamalarını öneririm. Keşke serinin bir sıralaması olsa da ona göre okunsa diye de içimden geçirmedim değil, kitabı okurken.  Olay örgüsü, iç tahliller, cinayetler içinde ki kitabı okurken ben oldukça zevk aldım. Rahatlıkla tavsiye edebileceğim bir polisiye roman.               
Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim ki o da kitabın bir çok yerinde olan dipnot hataları. Vatan Kitabın yayınladığı bir çok kitapta ( tabii benimde okuduğum kitaplarda ) çeviri hatalarına, baskı hatalarına çok sık rastlanıyor. Bende biraz daha özenli olunmalı bu konularda.

Yazımı bitirmeden önce kitaptan bir paylaşım daha yapmak isterim.

Zavallı kız. Değişecekti. Ne kadar ikiyüzlü bir oyun içinde olduğunu anladıktan ve üniversitenin dışındaki lüksler gördükten sonra idealizminden eser kalmayacaktı.  O zaman da her şeyi isteyecekti, Londra’da yönetim pozisyonunda bir iş isteyecekti, bir ev isteyecekti, araba isteyecekti, iyi bir maaş, güzel bir şarap barı… Pastadan bir dilim alabilmek için her şeyi bir kenara atacaktı. Ama bunu şimdilik anlayamazdı. Bu, yetiştiriliş tarzına gösterdiği bir tepkiydi. Üniversite böyle bir şeydi zaten. Öğrencilerin hepsi ailelerinden uzaklaştıkları anda dünyayı değiştirebileceklerine inanırlardı.

Sevgiler…


18 Kasım 2015 Çarşamba

Yanık Tost…


Çoğu kadın gibi Teri Hatcher da hayat hakkında ilk şeyleri annesinden öğrendi. Ve çoğu kadın gibi annesinin de, düşündüğü son kişi kendisiydi. Yaptığı tostlardan biri fazla yanmışsa, en iyisini başkasına verir, yanık tostu kendisine ayırırdı. Bu hareket bir sevgi gösterisi olsa da, öğrenilmemesi imkânsız bir ders veriyordu: Kendi tatmininiz bir tost etmez.

Teri Hatcher’in bir 10 yıl daha, kendisini bir sonraki faciaya hazırlanmaması gerektiğini öğrenmesi, bir boşanmaya, bekâr ve çocuklu bir kadın haline gelmesine, kötü sevgililere, ertelenmiş bir kariyere ve hiç unutamayacağı 40’ncı doğum gününe mal oldu. Tatmin olmak ve kendini sevmek hiçbir zaman çantada keklik değildir, ama mutlu bir hayatın olmazsa olmazlarındandır. Teri Hatcher, kalbi ısıtan, eğlenceli, dokunaklı ve bu felsefeni ilham erici bir manifestosu olan Yanık Tost’ta diğer kadınların da yanık tostu yemesin önlemeyi ve kendilerini dışarı açmazlarsa hiçbir zaman ikinci bir şansı elde edemeyeceklerini anlatıyor.

Tüm zayıf tarafları, başarısı ve açık sözlülüğü ile ( Beyaz Atlı Prens’i buzdolabından aramasından, kızının doktorundan daha çok dışarı çıkması gerektiğini duyana kadar ) Yanık Tost, günlük keşmekeş sırasında ilham verici bir hayata sahip olmak için zorluklar çeken ve başarıya ulaşan bir kadının eğlenceli, sıcak ve dokunaklı bir portresini çiziyor.

Eğer başkaları için sizin iyi olan bir şeylerden vazgeçtiyseniz, bir daha seks yapamayacağınızı düşünüyorsanız, her zaman bir işte başarılı olmak yerine, önce çuvallayacağınızı düşünüyorsanız, yanık tostu yediniz demektir. O halde Teri Hatcher’in size söyleyecek bir çift lafı var…

Kızarmış tost. Ne kadar çabalarsanız, hiçbir zaman kusursuz olmaz. Ya h,iç kızarmaz ya da yanar. Ekmeğin üzerindeki yanıkları bıçakla kazıyanlardan mısınız, yoksa üzerine reçel sürüp yanık tadını saklayanlardan mı? Yanık tostu atar mısınız, yoksa hiçbir şey olmamış gibi yer misiniz?
Bugüne kadar ben yanık tostu yedim. Bunu annemden öğrendim. O herkesi ve her şeyi kendinden fazla önemserdi. Annemin verdiği ‘’ kendini feda etme’’ mesajı bir çocuk için fazla karmaşıktı. O, bana bir kadının her zaman en kötüsünü beklemesi gerektiğini ve bol yağlı bir tosta sahip olduysam, bunun için bir yerlerde başka insanların o tost için acı çektiğini öğretti.
Sonunda 40 yaşıma geldim. Hayatımın bundan sonrasını da böyle mi geçirmek istiyordum. Cevap Tabi ki hayırdı. En zoru değişmek için, yanık tostu yememem gerektiğini anlamak oldu. Başarısızlığı aklıma bile getirmemeliydim. İyi şeyleri hak etmediğime inanmayı bırakmalıydım. Ve bıktım da. Artık böyle düşünmek istemiyordum. Hiç kimsenin böyle düşünmesini istemiyordum.
Bu kitabı bunun için yazdım. Bu kitap benim mutluluğa yaptığım ciddi, çılgın ve dokunaklı yolculuğu diğer insanlarla da paylaşmak istedim.

Çarpık, kendini aşağılayıcı, ev, ebeveynlik üzerine akıl veren ve dedikoduları yalanlayan Teri Hatcher’in, akıl ve bilgelik dolu tek ciltlik ansiklopedisi. Esprili ve mütevazı… Bu kitabı okumak, kendi sorunlarını çözmenin yolunu bulmuş olan seksi ve göz alıcı kız arkadaşınızla konuşmaya benziyor…
Leslie Bennnetts, Vanity Fair

Bakalım Yanık Tostun içinde benimde hayatımda yemiş olduğum yanık tostlar hakkında ne gibi şeyler öğreneceğim diyerek başladım bu kitabı okumaya.
Kitabı genel olarak sevdim.
Bir kadın kendi hayatını, hayatında ki hatalarını tüm çıplaklığı ile paylaştığı bir kitap.
Ders verme amacı yok.
Sadece kendi yaşamını anlatıyor ve hatalarını açık açık anlatıyor.
Anneliğini, yalnız bir kadın olmasını ve sinema sanatçısı olması nedeniyle insanların ondan beklediği mükemmel kadın arasında yaptığı yolculuğu…
Kitap bir Amerikalı aktris tarafından yazıldığı için bakış açısı ve değer yargıları bizden çok farklı ama bazı şeyler o kadar benziyor ki… Galiba annelik duygusu dünyanın her yerinde aynı.
Zaman geçirmek ve kırk yaşında ki bir kadının hayatını analiz etmesini okumak istiyorsanız tavsiye edebilirim.

Bu arada şunuda belirtmek isterim, ben bu kitabı Kiler Kitap İndiriminden 2 TL ye aldım.
Kitapların değerini fiyat etiketi ile kesinlikle değerlendirmesem de, bu fiyata kesinlikle kaçırılmaması gereken bir kitap.

Kitaptan bir bölümü sizlerle paylaşarak yazımı bitiriyorum.
Sevgiler…

Kendinizi korumanın yolunu bulmalısınız. Başkalarıyla ilgilendiğiniz kadar kendinize de özen göstermelisiniz. Dolu dolu yaşamalısınız. Yoksa yanık tostu yersiniz. Hak ettiğinizden daha azına razı olmanın üç kötü sonucu vardır. Birincisi, çocuklarınıza yanlış mesaj verirsiniz. Onları yanlış eğitmiş, günün birinde aynı sizin yaptığınız gibi kendi özel ihtiyaçları ötelemeyi öğretmiş olursunuz. Bu böyledir, şimdi çok bencil olurlar, büyüyünce de kendilerini feda ederler. İkincisi, kendi özgüveninizi kaybedersiniz. Sürekli kendinizi inkâr edersiniz, kendi kendinizden hoşnut olmamasınız. Son olarak da, sürekli kendinizi feda ederseniz, çocuklarınız sizin de rahatlama ve tatmin hakkınız olduğunu öğrenemezler. Ve, ya onların sizinle ilgilenmeleri gereken dönemler geldiğinde, onlar sizi ziyaret etmek yerine dijital tombala oyunlarıyla baş başa bırakırlarsa?