okudum bitti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
okudum bitti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2015 Çarşamba

Mükemmel Koca ...

 
Blogumu yeni açtığım için sadece bir kitabını sizlerle paylaşsam da Lisa Gardner’in kitaplarını çok severim.
İşte bu sebeple kütüphanede hafta sonu okumak için kitap baktığımda Lisa Gardner’in okumadığım bir kitabını göründe hafta sonu kitap seçimim belli oldu.
Kütüphaneden seçmiş olduğum diğer kitabı bitirip, hatta yorumumu bile sizlerle paylaştığıma göre diğer kitaba başlayabilirim artık.

Hayallerinizin Erkeği Bir Katilin Ruhunu Taşıyor Olsaydı Ne Yapardınız?

Jim Beckett hayallerinin erkeğidir… Fakat Tess bu havalı polisle evlenip çocuğunu doğurdukta iki yıl sonra, kocasının on kadını vahşice öldürmek suçuyla parmaklıkların arkasına gönderilmesine yardımcı olur. Yüksek güvenlikli bir hapishanede tutulmasına rağmen Beckett ona bunu ödeteceğine yemin eder. En sonunda da hapishaneden kaçar ve tüm oyunların en zoru başlar…
Korkuyla geçen bir hayatın ardından Tess daha önce hiç yapmadığı bir şey yapmaya karar verir. Psikolojik olarak harap durumda olan bir deniz piyadesi yardımıyla, kızını korumayı ve kendini savunmayı öğrenecektir. Beckett’i yakalamak için dört eyaletin o zamana kadar tanık olduğu insan avı başlamışken, karı koca arasındaki tüyler ürperten buluşma için zaman daralmaktadır. Tess bu sefer öldürmekle öldürülmek arasında seçim yapması gerektiğini çok iyi bilmektedir.

‘’ Unutulmaz derecede kötü bir adam ve merak uyandıran bir düğüm, Mükemmel Koca’yı heyecanlı bir kitap haline getiriyor!’’
Tess Gerritsen

‘’ Tami Hoag, Karen Robards, Elizabeth Powell ve Nora Roberts’in eserlerine müthiş bir ilave.’’
Publishers Weekly

Kitap tanıtımın yazısında sizlerle paylaştığım gibi Lisa Gardner’in kitaplarını çok severim.
Ve bugüne kadar okuduğum her kitabını da çok beğenmiştim.
Ama bu kitap için maalesef çok sevdim, çok heyecanlıydı, olay örgüsü müthişti gibi şeyler söyleyemeyeceğim.
Hafta sonu için seçtiğim bu kitap kısaca benim için tam bir hayal kırıklığı oldu.
Nerden başlasam bilmiyorum ama ilk önce öykünün genel akışı benim için fazla yüzeysel geldi.
Kitabın kadın kahramanı olan Tess’in evliliği ve evliliğinde yaşadıkları detaylı ve heyecanlı olarak anlatılmadı.

Yani olayların başlangıç noktası olan yer hakkında yeterli bir fikir oluşmadı bende.
Tess’in kocasından kurtulmak için aldığı eğitimin anlatılması da yüzeyseldi, burada eğitmen ile aralarındaki yakınlaşma ön plandaydı.

Kitaptaki cinselliği de gereksiz ve fazla buldum.

Kitapta bence en önemli yan hikâye olabilecek olan Marion’un hikâyesinin de hakkı verilmemişti.
Kitap sonlarında doğru katil olan Tess’in eski kocası bütün polisleri ve eski bir asker olan J.T. yi alt ederken, kitapta minyon olarak anlatılan Tess’e yenilmesi de ayrı bir ironiydi.
Polis teşkilatının da zafiyeti, içeriden bilgi alınması ve polis merkezinin içine ceset saklanması vb. çok abartı ve inandırıcı olmaktan uzaktı.

Kısaca bu kitabı hiç mi hiç sevmedim.

Ve naçizane eğer Lisa Gardner’in kitaplarını okumak istiyorsanız bu kitap ile başlamanızı kesinlikle önermem. Çünkü bundan sonra diğer kitapları okumaz ve o kitaplardaki heyecanı tadamazsınız.

18 Kasım 2015 Çarşamba

Yanık Tost…


Çoğu kadın gibi Teri Hatcher da hayat hakkında ilk şeyleri annesinden öğrendi. Ve çoğu kadın gibi annesinin de, düşündüğü son kişi kendisiydi. Yaptığı tostlardan biri fazla yanmışsa, en iyisini başkasına verir, yanık tostu kendisine ayırırdı. Bu hareket bir sevgi gösterisi olsa da, öğrenilmemesi imkânsız bir ders veriyordu: Kendi tatmininiz bir tost etmez.

Teri Hatcher’in bir 10 yıl daha, kendisini bir sonraki faciaya hazırlanmaması gerektiğini öğrenmesi, bir boşanmaya, bekâr ve çocuklu bir kadın haline gelmesine, kötü sevgililere, ertelenmiş bir kariyere ve hiç unutamayacağı 40’ncı doğum gününe mal oldu. Tatmin olmak ve kendini sevmek hiçbir zaman çantada keklik değildir, ama mutlu bir hayatın olmazsa olmazlarındandır. Teri Hatcher, kalbi ısıtan, eğlenceli, dokunaklı ve bu felsefeni ilham erici bir manifestosu olan Yanık Tost’ta diğer kadınların da yanık tostu yemesin önlemeyi ve kendilerini dışarı açmazlarsa hiçbir zaman ikinci bir şansı elde edemeyeceklerini anlatıyor.

Tüm zayıf tarafları, başarısı ve açık sözlülüğü ile ( Beyaz Atlı Prens’i buzdolabından aramasından, kızının doktorundan daha çok dışarı çıkması gerektiğini duyana kadar ) Yanık Tost, günlük keşmekeş sırasında ilham verici bir hayata sahip olmak için zorluklar çeken ve başarıya ulaşan bir kadının eğlenceli, sıcak ve dokunaklı bir portresini çiziyor.

Eğer başkaları için sizin iyi olan bir şeylerden vazgeçtiyseniz, bir daha seks yapamayacağınızı düşünüyorsanız, her zaman bir işte başarılı olmak yerine, önce çuvallayacağınızı düşünüyorsanız, yanık tostu yediniz demektir. O halde Teri Hatcher’in size söyleyecek bir çift lafı var…

Kızarmış tost. Ne kadar çabalarsanız, hiçbir zaman kusursuz olmaz. Ya h,iç kızarmaz ya da yanar. Ekmeğin üzerindeki yanıkları bıçakla kazıyanlardan mısınız, yoksa üzerine reçel sürüp yanık tadını saklayanlardan mı? Yanık tostu atar mısınız, yoksa hiçbir şey olmamış gibi yer misiniz?
Bugüne kadar ben yanık tostu yedim. Bunu annemden öğrendim. O herkesi ve her şeyi kendinden fazla önemserdi. Annemin verdiği ‘’ kendini feda etme’’ mesajı bir çocuk için fazla karmaşıktı. O, bana bir kadının her zaman en kötüsünü beklemesi gerektiğini ve bol yağlı bir tosta sahip olduysam, bunun için bir yerlerde başka insanların o tost için acı çektiğini öğretti.
Sonunda 40 yaşıma geldim. Hayatımın bundan sonrasını da böyle mi geçirmek istiyordum. Cevap Tabi ki hayırdı. En zoru değişmek için, yanık tostu yememem gerektiğini anlamak oldu. Başarısızlığı aklıma bile getirmemeliydim. İyi şeyleri hak etmediğime inanmayı bırakmalıydım. Ve bıktım da. Artık böyle düşünmek istemiyordum. Hiç kimsenin böyle düşünmesini istemiyordum.
Bu kitabı bunun için yazdım. Bu kitap benim mutluluğa yaptığım ciddi, çılgın ve dokunaklı yolculuğu diğer insanlarla da paylaşmak istedim.

Çarpık, kendini aşağılayıcı, ev, ebeveynlik üzerine akıl veren ve dedikoduları yalanlayan Teri Hatcher’in, akıl ve bilgelik dolu tek ciltlik ansiklopedisi. Esprili ve mütevazı… Bu kitabı okumak, kendi sorunlarını çözmenin yolunu bulmuş olan seksi ve göz alıcı kız arkadaşınızla konuşmaya benziyor…
Leslie Bennnetts, Vanity Fair

Bakalım Yanık Tostun içinde benimde hayatımda yemiş olduğum yanık tostlar hakkında ne gibi şeyler öğreneceğim diyerek başladım bu kitabı okumaya.
Kitabı genel olarak sevdim.
Bir kadın kendi hayatını, hayatında ki hatalarını tüm çıplaklığı ile paylaştığı bir kitap.
Ders verme amacı yok.
Sadece kendi yaşamını anlatıyor ve hatalarını açık açık anlatıyor.
Anneliğini, yalnız bir kadın olmasını ve sinema sanatçısı olması nedeniyle insanların ondan beklediği mükemmel kadın arasında yaptığı yolculuğu…
Kitap bir Amerikalı aktris tarafından yazıldığı için bakış açısı ve değer yargıları bizden çok farklı ama bazı şeyler o kadar benziyor ki… Galiba annelik duygusu dünyanın her yerinde aynı.
Zaman geçirmek ve kırk yaşında ki bir kadının hayatını analiz etmesini okumak istiyorsanız tavsiye edebilirim.

Bu arada şunuda belirtmek isterim, ben bu kitabı Kiler Kitap İndiriminden 2 TL ye aldım.
Kitapların değerini fiyat etiketi ile kesinlikle değerlendirmesem de, bu fiyata kesinlikle kaçırılmaması gereken bir kitap.

Kitaptan bir bölümü sizlerle paylaşarak yazımı bitiriyorum.
Sevgiler…

Kendinizi korumanın yolunu bulmalısınız. Başkalarıyla ilgilendiğiniz kadar kendinize de özen göstermelisiniz. Dolu dolu yaşamalısınız. Yoksa yanık tostu yersiniz. Hak ettiğinizden daha azına razı olmanın üç kötü sonucu vardır. Birincisi, çocuklarınıza yanlış mesaj verirsiniz. Onları yanlış eğitmiş, günün birinde aynı sizin yaptığınız gibi kendi özel ihtiyaçları ötelemeyi öğretmiş olursunuz. Bu böyledir, şimdi çok bencil olurlar, büyüyünce de kendilerini feda ederler. İkincisi, kendi özgüveninizi kaybedersiniz. Sürekli kendinizi inkâr edersiniz, kendi kendinizden hoşnut olmamasınız. Son olarak da, sürekli kendinizi feda ederseniz, çocuklarınız sizin de rahatlama ve tatmin hakkınız olduğunu öğrenemezler. Ve, ya onların sizinle ilgilenmeleri gereken dönemler geldiğinde, onlar sizi ziyaret etmek yerine dijital tombala oyunlarıyla baş başa bırakırlarsa?

23 Ekim 2015 Cuma

Kızıl Nehir…



Hayatını şekillendiren her şey nehrin kenarında oldu…
Şimdi nehrin kıyılarından yalan, ihtiras, utanç ve cinayet izleri var…
Adam Chase sekiz yaşındayken hiçbir çocuğun kaldıramayacağı bir olay yaşadı. Yıllarca kurtulamadığı bu travma onu daha da tutkulu ve mücadeleci hale getirirken yanlış anlaşılmaları da peşinden sürükledi. İşlemediği bir cinayetten ötürü evini, yaşadığı yeri terk etmek zorunda bırakıldı. Ortadan kaybolduğu beş yıl boyunca New Yok’un karanlık yüzü ile tanıştı. Şimdi evine geri döndü ve nedenini kimse bilmiyor, ne ailesi ne de polis, hatta arkasında bıraktığı düşmanları bile. Ama onun nedenleri vardı.

Arka arkaya işlenen iki yeni cinayet tüm kasaba halkını tekrar ona karşı ayaklandırdı. Şimdi Adam yalnızca masumiyetini kanıtlamak için değil aynı zamanda hayatını geri kazanmak için de tozlu raflardaki gerçekleri gün ışığına çıkartmak zorunda.
John Hart, karakterlerini gerçeğe en yakın şekilde kurgulayarak onların gizli dünyalarına iniyor. Sırlar gün ışığına çıkıyor, bastırılmış duygular vücut buluyor. Kızın Nehrin son sayfasını çevirdikten sonra bile uzun süre etkisinden kurtulamayacaksınız.

Kızın Nehir bir gerilim romanının aynı zamanda ne kadar dokunaklı yazılabileceğini kanıtlıyor.
Publishers Weekly

Duyguların derinliklerine inen olağanüstü bir roman.
Booklist

Hart, karakter tahlillerinde bir ressam sanatındaki ustalığa sahip.
Boston Globe

Gerilim romanları benim için yeni bir tür olsa da bu sıralardaki favori roman türü olmayı başardı benim için.
O sebeple bu romanı da büyük bir hevesle kütüphaneden aldım.
Yazarın kitaplarını daha önce hiç okumadığım için benim için tamamıyla yeni bir kitap olacaktı Kızıl Nehir.

Öncelikle şunu söyleyeyim kitabı iki gün içinde bittirdim, yani oldukça sürükleyici bir kitaptı.
Bunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Kitabı genel olarak sevsem de, kitabın tanıtımında yazan ile kitap içeriği arasında bazı farklıklılar olduğunu söylemek zorundayım. Kahramanın sekiz yaşında yaşadığı travmatik olayı, kitabın ilk elli sayfasında kadar öğrenemiyoruz ve bu trajik olayın anlatılması oldukça yüzeysel olduğu kaanatindeym, duygu yoğunluğu daha fazla olabilirdi bence. New York’un karanlık yüzleri ve yaşadıkları ise hiç detaylandırılmamış. Sadece kahramanımızın orada yaşadığını anlatıyor kitap, yaşadıklarını değil.

Kitabın ile tanıtım arasındaki farklar olmasına rağmen kitaptaki hikâye, olay örgüsü bakımından ortalamanın üstüne olan zaman değerlendirmek için rahatlıkla önerebileceğim bir kitaptı.
Yalnız kitap içeriği ile bir konuyu yazmasan bence yazım eksik olur.Kitabın ana kadın karakterlerinden olan Grace ile Adam arasında olan, özellikle Gracenin Adama karşı duyduğu aşk, özellikle cinsel çekimi ile hikâyenin bağlandığı nokta beni rahatsız etti. Hikâyenin sonu ile karşılaştırdığımda bu cinsellik öğesini çok gereksiz buldum. Eğer kitabı okumak isterseniz hevesiniz kaçmasın diye detaylar hakkında yorum yapmak istemiyorum.

Benim kitap hakkındaki görüşlerim bunlar.
Peki, siz bu kitabı okumuş muydunuz?
Yorumunuzu benimle paylaşır mısınız?
Sevgiler…



19 Ekim 2015 Pazartesi

Charlotte Bronte’nin Gizli Maceraları; Aşk Peşinde…


Yayıncısı tarafından sözleşmesine uymamakla suçlanan Charlotte Bronte, kız kardeşi Anne’i de alarak bu yanlış anlaşmayı düzletmek üzere Londra’ya doğru yola çıkar. Yaşadıkları maceralar ve Charlotte’un tanıklık ettiği cinayet sonrasında bütün Brönte ailesi kendilerini tehlikenin içinde bulur. Dünya’nın temellerini kökünden sarsmak isteyen gözü dönmüş bir katilin peşinde düşen Chartlotte, bu yolculuğu sırasında bir aşka da yelken açar.
Ve bu sırada hayatı baştan sona değişir.

Dönemin katı ahlak anlayışının gölgesindeki gönül ilişkilerini, zengin iç dünyasıyla kaleme alan Charlotte Bronte’yee her zaman hayalini kurduğu o macera dolu yaşamı bu romanla tatırmak istedim.Kitabım, aşkın ve tutkunun bu ölümsüz yazarına yürekten övgülerimi yansıtan bir hediyemdir.
Laura J. Rowland

Macera dolu hayatıyla sevdiği insanın peşinde tehlikeden tehlikeye savrulan Cahrlotte, tam manasıyla zamanımızın kahramanı… Aşkı için kıyasıya bir mücadele veren Charlotte, tüm romantik karakterlere ilham kaynağı olacak.
New Oreans Times

Kitap okumak için hafta sonu gibi bir zamanı seçtiğimde, okuduğum kitabın basit bir anlatımı olması, sürükleyici bir hava içinde yazılmış olup beni haftanın yorgunluğundan, özellikle de zihinsel yorgunluğumdan uzaklaştırmasını isterim. Hatta bir bayan olarak da içinde biraz aşk olursa da fena olmaz derim. Romantizm mi hiç olmazsa itaplarda yaşayalım değil mi?

İşte tüm bunların birleşimiydi benim kütüphaneden hafta sonu okumak için seçtiğim bu kitap.
İlk öncelikle kitap hakkında söylemek istediğim; Kitap başlığı Aşk Peşinde olsa da kitapta yoğun bir aşk yok, sadece arka planda olan ve çoğunlukla kadın kahramanın platonik olarak yaşadığı bir aşk var. Ama hikâyenin ana konusu bu değil. Daha ziyade bir cinayet peşinde geçen bir macera romanı olduğunu özellikle belirtmeliyim.

Hikâye benim gözümde üç ayrı bölümden oluşuyor, kahramanın yayıncısı ile tanışması için Londra’ya gitmesi ve yayıncısı ile yaşadıkları ve bu sırada tanık olduğu cinayetin olduğu ilk kısım, cinayet işlenmesi ve bunun getirdiği olaylar olduğu bölüm ve nihayetinde cinayeti işleyenin bulunduğu, bu kişinin yakalanması ile ilgili bölüm. Buradaki sorun bu üç bölümün birbiri ile alakası olamaması yani hikâyede devam sorunu vardı benim gözümde.

Charlotte Bronte’nin ailesi hakkındaki arka plandaki hikayelere ise pek fazla önem verilmemiş, özellikle Emily’nin hikayesi bence çok daha güzel ve etkili bir şekilde anlatılabilirdi.
Kitabın dili hakkında fikrimi söylemek gerekirse oldukça akıcıydı okunurken sıkıldığımı söyleyemem. Ama hikâyenin konusu beni tatmin etmedi. Sonuç olarak benim için vasat diyebileceğim bu kitap tavsiye ediyorum diyemeyeceğim.
Sevgiler…